Duygular ve Bağ Kurmanın Bilimi

Herkese selam, 

Duygularımız büyüleyici bir şekilde, bizi biz yapan bütün insanlık hallerimizin ve insanlık tecrübelerimizin temelinde yatıyor. 

Hayatta karşılaştığımız insanların, gitmeyi seçtiğimiz yerlerin, yaşamak istediğimiz tecrübelerin altında her zaman hissetmek istediğimiz duygular var. Bunları bazen kelimelerle tanımlayabiliyoruz, bazen ise sadece yaşıyoruz. İlham verici, mutlu eden, üzen veya depresyona sokan, yalnız hissettiren ya da sımsıkı bağlanmış hissettiren duygusal durumların içinde kendimizi bulabiliyoruz. Ancak bir şey kesin ki, herkesin duygusal algısı birbirinden farklı. Dolayısıyla bazen yanımızdakilerle tam olarak aynı duyguyu paylaştığımızı zannettiğimiz anlarda, aslında herkesin kendi bireysel yolculuğunu yaşadığını da unutmamız gerekiyor. Bunu kabul etmezsek üzülürüz çünkü kendimizi aksi durumlarda  bulursak, hayal kırıklığına uğrama ihtimalimiz var, hatta bu ihtimal yüksek. Dolayısıyla, hayal kırıklığına uğramamak için aslında beklenti içine girmemek ve daima herkesin bir yolculukta olduğunu bilmek oldukça bilge bir yaklaşım olur.

Sağlıklı bağlar kurmak

Bölümün tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Sağlıklı duygusal gelişim ve yaşam için sağlıklı bağlar kurmamız çok büyük önem taşıyor çünkü duygularımızın büyük bir kısmı insan ilişkileri sayesinde ortaya çıkıyor. Bunlar ailevi, dostane veya romantik ilişkiler olabilir ama başkalarının nasıl hissettiğini sorgulamadan önce kendi hislerimizden emin olmalıyız, birçok yetişkin ne hissettiğini çoğu zaman bilmiyor. Bir psikoloğa gittiğinizde ve başınıza gelenleri anlattığınızda hep bununla ilgili nihai olarak ne hissettiğinizi sorar. Çünkü insanın düşünceleri ve duyguları bir hizaya girdiğinde rahatlar, onları net olarak tanımlayabildiğinde kaygısının büyük bir kısmı azalır. Siz de bu yöntemi deneyebilirsiniz. Kendinize, farklı durumların içindeyken ne hissettiğinizi sorun. 

Bu duygu durumları bazen kendi düşüncelerimiz sonucunda iç duyumlarla gelse de, bazen dış duyumlarla tetiklenebiliyor. Örneğin bir mesajla, bir diyalogla, bir haberle, kendi içimiz ne kadar iyi hissetse de, dışardan tetiklenip dış duyumlar sebebiyle olumsuz hissedebiliyoruz. Bunun önüne geçmek için güç ve direnç arttırıcı pratiklerden sürekli bahsediyorum ama yine de ilk tepkileri her hâlükârda yaşayabiliyoruz ve aslında bunlar da doğal duygularımızın bir parçası. 

Duyguların oluşmasıyla ilgili dört ana olgu var:

1- Uyarılmışlık ya da uykulu olmak

2- Ana tanım olarak olumlu veya olumsuz hissetmek 

3- Bunun iç duyumlardan veya dış duyumlardan geldiğini fark etmek

Duygu oluştuktan sonra;

4- Duyguları tanımlamak, kelimelere dökmeye çalışmak.

Duyguların bilinen varlığının sebeplerinden başlıcası, “Bağlar kurarak onlarla ilgili öngörüler sağlamaktır”. Bu öngörüler bizde hayal kırıklığına sebebiyet verebilir çünkü derin de olsa sığ da olsa bağ kurduğumuz insanlar öngördüğümüz şekilde hareket etmeyebilir.  Genellikle de böyle olur ama bizim bunlara verdiğimiz tepki, o kişilerin eylemlerinden daha önemli çünkü tıpkı onlar gibi biz de onların bizi öngördüğü şekilde hissetmeyebiliriz, davranmayabiliriz. Dolayısıyla bu döngünün, tamamen kişinin kendisiyle alakalı bir yolculuk olduğunu bilmemiz bize duygusal olarak oldukça avantaj ve farkındalık sağlar.

Her şeyin fazlası zarar

Bağ kurmak, duygularımız, psikolojimiz ve beyin sağlığımız çok önemli. Bunun temelinde görsel olarak bağ kurmamız, yani biriyle göz göze gelmemiz ve karşılıklı yüzlerimize bakmamız var. İkincisi ise dilsel ve işitsel olarak birine neler söylediğimiz veya ondan neler duyduğumuz bu bağ kurma sürecinin temel taşlarından biri. Bunları hangi tonlamayla nasıl söylediğimiz ve nasıl gözlerine baktığımız da aynı şekilde bu bağın dozajını belirliyor. Dolayısıyla açık şekilde duygularımızı hissetmek ve hissettirmek bağ kurmak için önemli. 

Tabii ki günümüz dünyasında sonsuz mesajlaşma, fotoğraf gönderme, çeşitli dijital paylaşımlarda bulunmak da bu sürece anlamlı bir katkı sağlıyor. Eğer bu bağ kurma süreci romantik bir ilişkiyse, elbette dokunmak ve bedenleri hissetmek, tahmin ettiğiniz üzere bu bağı oldukça kuvvetlendiriyor. Bu bağ kurmanın sağlıklı versiyonu da var ya da saf duyguların işin içinden çıkıp, zihnin işin içine girdiği obsesif bir boyutu da var. Yani kafaya takmak gibi düşünebilirsiniz. Özellikle romantik ilişkilerde bunu yaşamak çok mümkün ve doğal. Bunda korkulacak bir şey yok, ama biliyorsunuz ki her şeyin fazlası zarar. 

Güvenli bağlanma

Çocukların, aileleriyle sağlıklı bağ kurması, yetişkin hallerindeki ilişkilerde de sağlıklı bağlar kurmasının zeminini hazırlıyor. Buna ‘güvenli bağlanma’ da deniyor. Çocuk ve ebeveynlerin ilişkisi pek sağlıklı oturmadıysa buna da ‘kaygılı bağlanma’ türü diyoruz yani yine bağlanıyoruz ama bu konuyla ilgili bir emin olmama durumu hissediyoruz. Son bağlanma türü de ‘kaçıngan bağlanma’ dediğimiz tür. Burada bağlanmaktan korkan ve kaçan insanlardan bahsediyoruz. Genel olarak bunlar kalıcı durumlar olmak zorunda değil. Bu bağlanma türleri arasında geçiş yapmak ve biraz da karşıdaki kişinin tutumuna göre şekillenmesi de mümkün. Biri size gerçekten güven verebilir ve bütün tecrübeniz değişir. Aynı şekilde biri sizin güveninizi kullanır ve bağ kurmayla ilişkiniz zedelenebilir. Dolayısıyla herhangi bir bağlanma türüne ömür boyu sahip değiliz. Kendimizi bu konuda gözlemlemekten ve geliştirmekten vazgeçmiyoruz. Her sıkıştığımızda kendinize o anda ne hissettiğinizi sormaya devam ediyoruz. Duygularımızı tanımlamaya çalışıyoruz.

Sosyalleşmek

Zamanı geri alamayız, aile bireylerimizle kurduğumuz farklı düzlemlerde ki sağlıklı veya sağlıksız bağları değiştiremeyiz ama bununla ilgili çeşitli pratikler yapabiliriz. Mesela topluluk arasındayken, etrafınızda ki herkes eğlenip sohbet ederken, siz içinize mi dönüyorsunuz? ‘Ben niye böyleyim, nasıl gözüküyorum, saçım düzgün mü, dişimde bir şey var mı, ben neden bu insanlar gibi gülemiyorum?’ gibi düşüncelere mi girdiniz? İşte iç duyumlama özelliğiniz yükselmiş. Sonrasında dış duyumlamayı yani dışarıya dönmeyi tercih edebilirsiniz. Kafanızın içinden çıkarsanız ve etrafa doğru konuşmalarınızla açılırsanız; sorular sormaya, cevaplar vermeye, konuşmaya, kendinizi ifade etmeye başlarsınız ve oradan çıkarsınız. Bunlarla ilgili sosyal hayatınızda pratikler yapabilirsiniz. İnanın o kadar zor değil. Sadece kafanızın içinden çıkmayı deneyin. 

Güven ve oksitosin hormonu 

Şu açık ki, biz kendi türümüzden olanların yani diğer insanların, nasıl hareket edeceğine dair varsayım ve öngörülerde bulunarak duygular üreten canlılarız. Bu kaynaktan gelen duyguların da sağlıklı işlemesi ve tahmin edilebilir olması için başka insanlarla bağ kurma yoluna gidiyoruz. Bunu seviyoruz ve hatta biraz da bunun için yaşıyoruz. Oksitosin, bağ kurduğumuz insanların hareketlerini öngörmemizi ve güvenmemizi sağlıyor. O insanlar üzerinden sağlıklı bağlanmaya ve dolayısıyla sevgi, güven, sakinlik ve kendimiz olmak gibi sağlıklı duygu durumlarına ulaşabiliyoruz. Tek eşlilik, sevgililik veya evlenme olgusu da bu güven molekülü üzerine kurulmuştur. Daha sağlıklı sosyal bağlantılar, akrabalık, dostluk, empati, en güzel örneklerinden biri de hayvan sevgisi de aynı sebeplerden ve molekülden kaynaklanır. İnsanlara da hayvanlara da sarıldığımızda oksitosin salgılarız, güvende hissederiz ve rahatlarız. 

Duygularımızı tanımlamanın, kavramanın ve tam anlamıyla yaşamanın en büyük önemi, duygusal zenginliğimizi arttırmaktan geliyor. Bilincimizi arttırıyor ve bu dünyada bize yaşama aşkını daha çok aşılıyor. Burada gözden kaçırmamız gereken şey ise başka insanların duyguları ve bunları paylaşmak her ne kadar bizi zenginleştirse de, herkesin kendi yolculuğunda olduğunu unutmamak ve duygusal öngörülerimizi dengelemek. 

Okumanıza çok sevindim, teşekkürler. 

Bu arada bizi her yerden takip edin hadi. 

Bildirimleri de açıverin.

Teşekkürler ?

YouTube

Instagram

X

Tiktok

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio’nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir